Dünyayı Değiştirmek İsteyenlere !

Dünyayı Değiştirmek İsteyenlere !

Bireyin birçok gereksinimleri vardır. Bunlardan ilki yaşama dair gereksinimlerdir. Yeme, içme, barınma, sağlık vb. gibi. Bütün bunları karşılamak için işe ve paraya ihtiyaç vardır.

İkincisi kültürel gereksinimlerdir.

Nedir kültür; bir toplumun değerlerinin tümüdür. Nedir bu değerler? Bilimdir. Sanayidir. Teknolojidir. Sanattır. Kısacası yaşadığımız süreç içerisindeki ürettiğimiz her şeydir.

Üçüncüsü aklımızın gereksinimleridir. Amaçlarımız ve gereksinimlerimiz için gerekli olan bilgi ve becerilerimizle yön bulurlar. Temel gereksinimler ile kültürel gereksinimlerin bilgi ve becerilerimizle işlendiği, biçimlendiği, tasarı ve model oluşturmada kullanıldığı en yetkin alandır.

Peki ama aklımızın gereksinimleri nelerdir?

İlki bilgiye olan gereksinimdir. Sağlıklı bilgi edinebilmektir. Belli yöntem ve bilimsel verilerle gereksindiğimiz bilgileri biçimli bir şekilde depolamak gerektiğinde kullanabilmektir..

İkincisi; Hayal ve tasarım yapabilme yetilerimizi geliştirebilmek için gerekli eğitim, bilgi ve becerilerin kazanılmasını sağlamaktır.

Üçüncüsü; Tasarımlarımızın, bilgi ve becerilerimizin önünde oluşabilecek engellerin kaldırılabilmesi için analitik düşünce yetilerinin geliştirilebilmesidir. Bir anlamda bütün bunlara eğitim gereksinimi de diyebiliriz.

Dördüncüsü; Farkında olabilmek yetisidir. Aklımızın en önemli gereksinimidir. Nesnel ve öznel yapılarda kıyaslama yaparak. Kendi varlığımızın uzaydaki yerini, içinde bulunduğumuz derinliği görmemizi sağlar.

Siyasetinin merkezinde insan olmalıdır. Siyasetçilerin temel görevlerinin başında da insanın bütün yetilerinin gelişebileceği alanlar açmak, yeni alanlar açmak, daha yeni alanlar açmak olmalıdır

Aklın ve yeteneklerin önündeki bütün engelleri kaldırmak, birlikte yaşamanın getirdiği sorumluluk bilincini oluşturmak, farklı değer yapıları içindeki kültür kümeleriyle birlikte, yaşamanın sorumluluklarının paylaştırıldığı bir toplumu oluşturmak, bütün bunların yasalarla güvence altına alınmasını sağlamak, siyasetçilerin temel görevi olmalıdır.

Eğer siyasetçiler ve çıkarttıkları yasalar, insanın aklını kullanmak yönündeki atacağı adımları engellerse içine kapanan, engellenmiş kapalı ve özgür olmayan bir insanı yaratmış olursunuz. Bu insanın yaşantısında başarı bulamazsınız.

Başaramayan insan mutsuz olur. Mutsuz insan gergindir. Gerginlik ve stres doygunluğa ulaşınca bulaşıcıdır. Bütün toplumu ve toplumları etkiler. Oysa, sorumluluklarını bilen ve başarmak isteyen bireyin önündeki engelleri kaldırmak, onu mutlu kılar. Mutluluk doyurucudur.

Her insanın sevilmeye ve mutlu olmaya ihtiyacı vardır. En katı ve keskin bir insanın bile başını okşadığınızda içinde yeşermeye yönelebilecek daima bir fidan ve o fidana su verecek bir yüreği bulabilirsiniz. Yeter ki onu görmesini bilin.

Yaşamının gereksinimlerini karşılayan insan aklının gereksinimlerini karşılamak için adımlar atar, başarınca mutlu olur. Başaran insan hayatının anlamını arar, sorgular yine aradıklarında kendini bulur.

Kendisini bulan insanın hayata bağlılığı, yaşamdan aldığı tatları, onu yaşantısı içerinsin de mutlu kılar, yaşamı anlamlı olur.

Yaşantısına anlam katan birey coşkulu ve güçlü bir kimlikle kazanmış olur. Yaşantısı için de hayata bağlılığı, coşkusu ve sevinci onu hem iş, hem aile, hem de çalışma hayatında, yani meslek yaşamında bir çok başarılara ulaştırır.

İnsan her defasında kendi içinde anlamlar arar. Var oluşunun anlamını sorgular, evren içindeki yerini sorgular. Kendisiyle ve doğasıyla kurduğu ilişki içinde kendisini görür. Yaşantısı içinde, gereksindiği değerler arasında bağ kurmayı becerebilen insan, denge oluşturarak hayatın amacını yakalayabilir.

Eğer bu değerler dengeyi oluşturmuyorsa; paranın, temel gereksinimlerinin yada hayatı sorgulayamadan evren içindeki yerini belirlemeden oluşturulmuş olan değerlerin birer aracı olarak hayatın içinde savrulup gider. Bu tür insanlar yaşama anlam veremezler. İnsanların bu özellikleriyle hayatı yönlendirmesi yaşamı soluyan insanlara sıkıntı verir. Sağduyudan uzak, ahlaki sorumluluğu olmayan hiç yaratılmamış vicdanlarıyla yaşamı boğarlar, insanı boğarlar.

Bu türde ki insanların siyasetin içinde olması kuşkusuz toplumu oluşturan çeşitli kültür kümeleri arasında çatışmalara, kutuplaşmalara, kaygı-öfke ve ayrışmalara neden olabilir. İnsanların içindeki kaygı ve öfke bulaşıcıdır. Büyüdükçe kendini ifade etmek ister. Bu durum ise toplumsal çatışmalara neden olabilir. Siyaset , kendini oluşturmamış, değerlerini yükseltmemiş kişilerin arenası olmamalı. Yeni değerler yaratmada, insanın daha gelişebileceği, ortamları ve olanakları sağlamada uğraş veren bir alan olarak yeniden kazanılmalıdır.

Politika ancak ve ancak, yaratıcı, bilgi ve becerileri üst düzeyde olan, analitik düşünceye sahip ahlaklı ve erdemli insanların sorumluluk alanı içinde olmalıdır.

Bu doğrultuda Bir bilgenin hikayesini sizinle paylaşmak istiyorum.

“Genç ve hür iken, düşlerim sonsuzken, dünyayı değiştirmek isterdim. Yaşlanıp akıllanınca dünyanın değişmeyeceğini anladım. Ben de düşlerimi kısıtlayarak sadece memleketimi değiştirmeye karar verdim ama o da değişeceğe benzemiyordu. İyice yaşlandığımda artık son bir gayretle, sadece ailemi, kendime en yakın olanları değiştirmeyi denedim. Ama maalesef bunu da kabul ettiremedim. Ve şimdi hayatımın sonuna gelmişken, fark ettim ki önce yalnız kendimi değiştirseydim, onlara örnek alarak ailemi de değiştirebilirdim. Onlardan alacağım cesaret ve ilhamla, memleketimi daha ileriye götürebilirdim. Kim bilir, belki dünyayı bile değiştirebilirdim.”

Share this content:

Bir Cevap Yazın

Proudly powered by WordPress | Theme: SpicePress by SpiceThemes